Her caddesi
sanat, müzik, mimari kokan bir şehirdir Chicago. Bir turist olarak
gidildiğinde insan nereyi gezeceğini, nereden başlayacağını şaşırır. Turistler
için harika bir cennet olan bu şehir, aynı zamanda düzeni, insanin
hayatınıbüyül ölçüde kolaylaştıran toplu toplu taşıma araçları, harika
banliyölerı ile bence ABD’nin en yaşanılası yerlerinden biridir.
Chicago, Illinois eyaletine bağlı
Michigan Gölü'nün kıyısına kurulmuş 24 saat canlı bir şehirdir. Nüfus bakımından
ABD’nin üçüncü buyuk şehridir. “Rüzgarlı Şehir” olarak anılmasının
sebebi gölden vuran şiddetli rüzgar sanılsa da aslında“politik” bir anlam
taşımaktadır.
Sears Kulesi
Sears Kulesi sekizinci en yüksek binasıdır.
Şüphesiz kulede en çok ziyaret edilen ve tabi ki en çok hatıra fotoğraflarının çekildiği yer 103üncü katta bulunan tamamen camdan yapılmış “Skydeck Chicago” olarak bilinen terastır.
Ikon haline gelmis bir baska yuksek bina
ise tabiki de John Hancock Merkezidir. Burasi Chicago da alisverisin kalbi olan
Michigan Avenue da yer alir. Tepesindeki anten ile birlikte 457 m yukseklige
sahip olan bu merkez 1969 yilinda insaa edildiginde New York disindaki en
yuksek gokdelen unvanini almistir.
Navy Pier
Kuşkusuz Navy Pier’i bilmeyen yoktur zira Chicago temalı hemen hemen her hediyelik eşyada kendisni güzel endamı ile görmek mümkündür. Navy Pier 1916 yılında Amerikan donanma askerlerinin eğitim noktası olarak inşaa edilse de günümüzde turistlerin sıklıkla ziyaret ettigi içinde Çocuk Müzesi, Botanik Park ve büyük bir dönme dolabın bulunduğu Michican Gölü’nün hemen kıyısında özellikle yaz aylarında birçok aktivitenin yapıldığı eğlenceli bir parktır.
Müzeler
Avrupa kadar tarihi olmayan bir ülkenin sizde nasıl bu kadar çok müzesi olur diye düşünüyorsanız eğer Chicago da bunun cevabını bulabilirsiniz. Chicago hepsi birbirinden ilginç, gezmekle bitiremeyeceğiniz, günlerinizin nasıl geçtiğini anlayamayacağınız, her gün milyonlarca turistin akınına uğrayan müzelerle doludur.
Doğa Tarihi müzesi işte bu şahane müzelerden sadece bir tanesi. Gezmek koskoca bir gününüzü hatta eğer fazla inceleyen her detayı okuyan bir kişi iseniz iki gününüzü alabilecek kadar büyük bir müzedir. İçeride nesli tükenmiş veya günümüzde hala var olan tüm hayvanları bulabilirsiniz. Ayrıca “Müze de Bir Gece” filminden de tanıdığımız ünlü Sue adındaki Tyrannosaurus dinazorunun kemiklerine de ev sahipliği yapar.
Adler Planetaryum ve Astronomi müzesi dünyadaki en kapsamlı uzay koleksiyonlarından birine sahiptir. Tabiki, Monet, Van Gogh , Degas, Renoir gibi dünyaca ünlü sanatçıların eserlerine ev sahipliği yapan ve aynı zamanda Amerika’ nın en büyük müzelerinden biri olan Chicago Sanat Müzesi tartışmasız bu şehirde muhakkak görülmesi gereken yerlerin başında gelir.
Shedd Akvaryum, burası 1930 yılında açılmış dev bir akvaryumdur. İçerisinde 25.000 çeşit deniz canlısını barındıran bu akvaryum her yıl yaklaşık 2 milyon ziyaretçiyi ağırlar. Akvaryumda Falkland adalarının iklimi yapay bir şekilde oluşturulmuştur. Burası dünyanın en büyük deniz hayvanlarına ve Michigan Gölü’nde yaşayan en büyük kaplumbağaya ev sahipliği eder.
Lincoln Park Hayvanat Bahçesi 1868 yılında kurulan Lincoln Park yaklaşık 1100 hayvana ev sahipliği yapar Amerika’nın en eski hayvanat bahçesi ünvanına sahiptir. Hem açık hem de iç mekanda tasarlanmıştır. Mevsime bağlı olarak çoğu hayvanlar içeride görücüye çıkarıyorlar. Bu hayvanat bahçesinde hayvanların kendilerini doğal ortamında hissetmesi esas alınmıştır. Ayrıca içerisinde çocuklar için özel bir hayvanat bahçesi daha bulunuyor ve burada daha bebek hayvanlar yer alıyor yani burası her yaştan ziyaretçiye hitap ediyor.
Downtown
Chicago şehir merkezine “The Loop” yani döngü denilmektedir. Bu kısım iş merkezlerinden ve pek çok kültürel merkezlerden oluşur. Şehirdeki çoğu tiyatroya ve müzeye ev sahipliği yapar. Dünyanın en büyük kütüphane binası olan Chicago Ulusal Kütüphanesi de burada yer alır.
Chicago her ne kadar kışları sert geçen bir şehir olsada mayıs ayından itibaren Michigan Gölü etrafındaki plajlar insanlarla dolup taşar. Oak Street Beach ve North Avenue Beach bu plajlardan en popüler olanlarıdır. Şehirde plajların bulunduğu hemen her yerde parklarda bulunmaktadır. Bu parklarda futbol maçlarından beyzbol maçlarına, satranç karşılaşmalarından tenis müzadelelerine hatta müzik festivallerine rastlamak mümkündür.
Grant Park ve Millenium Park bunlardan en bilinenleridir. Grant Park her yıl pekçok müzik festivaline ev sahipliği yaparken, Millenium Park ise sıra dışı mimarisi ve içinde bulunduruduğu sanat eserleri ile her yaştan insanın uğrak yeridir.
Hiç kuşkusuz kuzeyde yer alan birçok şehir gibi Chicago’da da buz pateni en popüler kış aktivitesidir. Millennium Park ta yer alan McCormick Tribune Ice Rink Kasım ayının sonuna doğru açılır ve özellikle hafta sonları çoluk çocuk genç yaşlı herkes burada harika vakit geçirir. Üstelik buradan yararlanmak için bir giriş ücreti söz konusu değildir. Eğer kendi pateniniz varsa ücretsiz. Pateniniz yoksa da cüzzi bir miktara paten kiralayarak bütün gününüzü geçirebilirsiniz.
Müzik
Chicago müziğin kalbidir dersek bence hiç de yanlış bir tabir olmaz zira “Chicago blues” ve “Chicago style jazz” gibi kalıplaşmış tabirler duymak mümkündür. Chicago sokaklarında ürürken kendinizi adeta bir açık hava konserinde hissedersiniz. Çünkü sokakta her köşe başında veya metroda her indiğiniz durakta blues ve jazz tınılarını duymanız kaçınılmazdır. Andy’s jazz müziğine doymak isteyenlerin mutlaka uğraması gereken yerlerin başında gelir.
Müzik demişken
elbette Chicago’nun meşhur müzikallerinden bahsetmemek olmaz. Tüm Broadway
müzikallerini 1921 de inşaa edilmiş ve sizi hala sanki o yıllardaymış gibi
hissetmenizi sağlayacak Chicago Theatre da izlemek mümkün.
Yiyelim Güzelleşelim
Chicago pekçok
ulustan insana ev sahipliği yaptığı için dünya mutfağından lezzetleri sunan
pekçok restoranı burada bulmak mümkündür. Ancak, kuşkusuz Chicago’da tadılmadan
dönülmemesi gereken en önemli lezzet “Chicago-style deep-dish” olarak bilinen pizzadır.
Adından anlaşıldığı üzere bu pizza hayli kalındır ancak bu kalınlık hamurundan değil içine koyulan malzemeden ötürüdür. Bol domates soslu ve peynirli pizza uzun bir sure fırında pişerek kenarları kıtır içeresi ise yumuşacık olacak şekilde servis edilir ve tadını damağınızda bırakır.
Umut ediyorum
herkes birgün bu güzel rüzgarlı şehri ziyaret etme ve doya doya gezme fırsatı
bulur. Çünkü, ben dört ay yaşadığım halde hala tadı damağımda olan ve gitmekten
hic bıkmayacağım bu şehirden bahsederken bile ne kadar çok özledigimi farkettim.