Thursday, October 18, 2018




GİRİT GEZİ REHBERİ

8 gün, 1500  km, 4 şehir, sayısız plaj, tarifsiz gün batımları, muhteşem lezzetler!




Girit’e gidiş için planlarımızı yaparken en çok zorlandığımız nokta internet aramalarında, bloglarda hiçbir şey bulamayışımız oldu. Hiç kimse mi gitmedi yahu bu güzel adaya diye meraktan kudurdum, seyahatimin sonunda bu merakım daha da arttı. Çünkü Girit size bir tatilin sunacağı her şeyi fazlasıyla sunan, tarihi ile sizi büyüleyebilen, doğal güzellikleriyle adeta sizi kendine hayran bırakan bir ada. Neyse moral bozmayın çünkü size çok detaylı bir Girit yazısı hazırlayacağım, haydi başlayalım!

Girit’e Nasıl Gidilir?

Girit Yunanistan’ın en büyük, Avrupa’nın ise beşinci büyük adasıdır. Atina’nın alt tarafında bulunur. Hatta Türkiye’yi baz alacak olursak eğer Kıbrıs’ın batısında kalıyor. Her mevsim eminim güzeldir ama yaz tatili için gitmek, doya doya denize girmek bence en iyisi. O yüzden Haziran-Ekim arası gidilirse tadından yenmez, diğer mevsimlerde ise harikadır.

Feribot: Girit’e Rodos, Santorini ve Atina-Pire limanlarından feribotlar mevcut. Ancak biletlerini çok lamak istediğinizde feribot seferlerini bulamıyorsunuz sanırım yaza doğru yayınlanıyorlar.
Uçak: Girit’te 3 adet havaalanı bulunuyor. Fiyat ve rotamızı belirledikten sonra biz Atina üzerinden Heraklion’a uçtuk. İstanbul-Atina uçuşumuzu Pegasus Havayolları, Atina-Heraklion arasını ise Aegean Airline ile uçtuk. Yaklaşık 50 dk sürüyor Atina’dan.

Rotanızı Planlarken!

Girit büyük bir ada ve heryeri birbirinden daha güzel daha görülmeye değer. O yüzden bu tatilin en büyük sırrı bence doğru rota!
Biz toplamda 8 gece kaldık ve taitlimizi ikiye böldük. İlk 4 gece Hanya’da kalarak Hanya ve çevresini son 3 gece de Heraklion da kalarak bu bölgeye yakın tüm yerlere gitmeye çalıştık. Sabahları erkenden kalktık ve gece geç saatlere kadar gezdik.
Ada da kalabileceğiniz pekçok otel, motel, oda-kahvaltı mevcut ama biz her iki şehirde de Airbnb’den ev kiraladık. Kiraladığımız evlerin linklerini aşağıya bırakıyorum çünkü her ikisinden de lokasyon, imkanlar, ev sahipliği olarak aşırı memnun kaldık.

Hanya:

Heraklion:

Rotanızı oluştururken en önemli adımlardan biri de ulaşım yönetiminiz. Şehirler arası çok fazla otobüs mevcut ancak biz araba kiralamayı tercih ettik.

Gezdiklerim!

Balos Lagoon: burası gerçekten kelimelerin tarif etmeye yetersiz kaldığı bir doğal güzellik. Denizi, kumsalı, manzarası ve her şeyi ile. Hanya’dan yaklaşık 70 km ancak yollu bir hayli kötü olduğu için süre olarak 70 km den hayli uzun hissettirecek size. Şöyle ki mesela son 7 km’yi 45 dk’ya yakın zaman da gidebiliyorsunuz çünkü bir dağa tırmanıyorsunuz patika yollardan keçiler ile birlikte. Çok kalabalık oluyor burası özellikle öğleden sonra turistlik teknelerin gelmesi ile daha da kalabalıklaşıyor. Bu yüzden ne kadar erken gitseniz o kadar iyi. Sanmayın ki arabamı park ettim artık yüzebilirim. Arabanızı park ettikten sonra çıktığınız dağı inmek zorundasınız. Yaklaşık 2,5 km hayli zor bir patika parkurdan aşağı kadar yürüyorsunuz. Ne kadar az yük o kadar iyi unutmayın, zor bir parkur sizi bekliyor. Emin ol ilk kulaçta hatta parkurun ortasında aşağıya doğru baktığınız manzara sizi hiç yürümemiş hiç yorulmamış gibi hissettirecek. Aşağıda şemsiye ve şezlong mevcut. 2 adet şezlong ve şemsiye fiyatı 9€. Burada herhangi bir tesis yok. Sadece ufak bir cafe (yalnızca soğuk sandviç, kahve ve soğuk içecek bulabileceğiniz.), tuvalet ve kabinler mevcut ama her şey birbirinden çok uzak. Adete ıssız bir adaya düşmüş bir adaya düşmüş gibi hissediyor kendini insan.
Akşam dönüşte Kaliviani köyünde gezinti arkasında da yemek molamızı verdik.



Elafonisi Beach: Hayatınızda pembe kum gördünüz mü hiç? Ben gördüm, hemde tam olarak burada J Pembe kumlar ve turkuazdan öte bir deniz. Denizin rengini anlatmaya gerçekten Pantone’nin yetersiz olduğunu düşünüyorum. Burasıda Hanya’dan yaklaşık 90 km. Balos Lagoon kadar kötü değil yolları ama dar ve virajlı. Park yeri bulmak biraz zor oluyor bu yüzden yine erken gelmek altın kural! Deniz öyle güzel ki hiç ama hiç çıkmak istemiyor insan adeta sonsuz havuzda yüzüyormuş gibi hissediyorsunuz. Burada birkaç cafe mevcut sıcak-soğuk sandviçler, börekler, alkol, sıcak-soğuk içecek tüm ihtiyacınız olan şeyler var. Yalnızca duş alma imkanı yok ve genelde rüzgarlı bir yer olduğu için bir hayli yanıyor insan burada. 2 adet şezlong ve şemsiye üçlüsü burada 12€. Dönüşte direk Hanya’ya gelerek eski liman bölgesini gezdik. Burada pek çok tarihi yapı var ayrıca sahil yürüyüş için çok keyifli.





Rethymon Beach: Burası Girit’in üçüncü büyük şehri ama sakin huzurlu bir sahil kasabası tadında. Sahil boyunca yol kenarındaki restoranların şezlong ve şemsiyeleri koyduğu plajları bulabilirsiniz. Herhangi birini seçip oturun biz öyle yaptık. Fiyatlar çok uygun; sandviçler 3-4 € civarında, biraz 4€. Şemsiye ve şezlonglar 6€. Her zaman mı böyle bilemiyorum ama bizim orada olduğumuz gün öğleden sonra deniz bir hayli dalgalı idi. Hatta cankurtaranlar sürekli düdükler çalarak sahilde bekledi. Ama dalgayı seven bizler için hiç sorun olmadı. Bugün de yüzmedik ama fazlaca oynadık J
Rethymon’un içerisi cıvıl cıvıl her yer heraketli, müzikli. Yemeğimizi yedikten sonra güzel bir şehir turu yaptık.


Stavros Beach: Gördüğümüz bunca doğa harikası arasında nedendir bilinmez ama bence en güzel yer burasıydı. Burası kaldığımız eve 15 km uzaklıkta normal bir plajdı. Deniz her yer de olduğu gibi harikaydı. Bu plajı en güzel yapan şeylerden biri bence gün batımı. Harika bir manzara. Ayrıca, plajda harika birde taverna vardı ki akşam üzere demlenmek için bir harika hele ki muhteşem gün batımı manzarası ile.





Bali Beach: Bu plaj Hanya’dan Heraklion’a geçerken yolda uğradığımız ve benim iyi ki bir tam gün ayırmadık diye dua ettiğim bir plajdı. Deniz güzel evet ama çok daha güzel yerler var. Plaj küçük ve çok kalabalık. Yani rotanıza özel olarak katıp taa buraya kadar gitmeniz hiç mi hiç gerek yok. Ha geçerken uğrayalım mı derseniz, neden olmasın?

Akşam üzeri vardığımız için direk Heraklion Arkeoloji Müzesi’ ne gittik . Burası 4 katlı ve baya büyük bir müze ve içerisinde sizi bir hayli şaşırtacak kalıntılar mevcut. 

Artık tatilimizin ikinci bölümüne geçtik yani bundan sonraki plajlar Heraklion’da konaklayıp oradan gittiğimiz yerler.

Vai Palm Beach: Burası kaldığımız eve 156 km. Evet yanlış okumadınız bunu da yaptık. J Burası Avrupa'nın tek palmiye bulunduran plajı. Gerçekten de kendinizi adeta tropik bir yerde sanıyorsunuz. Deniz, plaj ve imkanları çok güzel. Gün batımını izleyip güzel fotolar çekeceğiniz bir de tepecik var. Manzara gerçekten muhteşem dostlar!
Dönüşte rotamız Agios Nicolas. Adı gibi güzel, senfonik bu kasaba. Ortasında güzel bir göl var. Bu yüzden güzel fotoğraflık kareler hep burada. Bizdeki sahil kasabalarına benziyor. Her yer hediyelik eşya satan küçük dükkanlar, gülen yüzler ve kulakta Yunan ezgileri. Mutlaka görün burayı!


Heraklion Beach: Son gün yakın yerler için oyumuzu kulandık ve Heraklion’un sahil boyunca uzanan plajlarından birine gittik. Deniz çok güzel değildi bu arada. Belki de öyle güzel denizlere girdiğimiz veya son gün hüznü içimize çökmüştür diyedir bilemiyorum ama burası çok çok da sarmadı bizi.

Gördüklerim!

Hanya: Girit de bulunan büyük şehirlerden bir tanesi. Burada görebileceğiniz çok fazla tarihi yer, sahilde çok güzel restoranlar,
barlar, alışveriş yapılabilecek bir dolu mağaza var. Dolayısı ile tatilinizin bir bölümünde burada kalmak çok doğru bir karar olacaktır. Bunlardan bazıları;

Eski limanın Neoria bölümünde 1600’lerde inşaa edilmiş Grand Arsenal binası var. O dönemde Venedik donanmasının en büyük gemilerinin inşaa ve tamir edildiği yermiş burası. Son 150 yılda okul, hastahane ve belediye binası olarak kullanılmış. Şimdi ise Akdeniz Mimari Merkezi olarak önemli sergi ve konferanslarda kullanılıyor. Az ilerisinde 15. Yüzyılda Venedikliler döneminde yine gemi tersaneleri olarak inşaa edilmiş yanyana 16 arsenalden geriye 7 tanesi kalan binalar var.
Limanın sonunda Vali Neorio Moro nun yaptırdığı 3 adet daha arsenal daha var ve sonuncusu 2011’de Hanya Yat Kulübü olarak restore edilmiş. Burası gün batımını izlemek için güzel bir yer.


Dalga kıranın ucunda yer alan, 21 metre yüksekliğinde Mısır Feneri bir diğer ziyaret edilmesi gereken nokta. 5 yüzyıl öncesinde Venedikliler tarafından inşaa edilmiş. Dünyadaki en eski fenerlerden bir tanesi. 1830-1840 yıllarından şehri yöneten Mısırlılar tarafından inşaa edilmiş sekizgen tabanlı, 16 köşeli orta bölümü ve silindir tepesi ile minareyi andıran  bir fener.

Kaliviani: Bu köy Balos Lagun’dan sonra yemek için durağımızdı. Heryeri sarmış güzel begonvilleri, güzel tavernaları ve etrafı sarmış birbirinden güleryüzlü insanları ile iyi ki de uğradığımız bir köy.





Heraklion: Girit en önemli müzelerine ev sahipliği yapan şehir; Arkeoloji Müzesi, Açık hava müzesi ... Tüm sahil şeridi boyunca güzel plajlar mevcut. Aynı zamanda sanıyorum Girit’teki tek lüks otellerinde bulunduğu yer.

Rethymon: Burası benim en beğendiğim yerlerden bir tanesi. Hanya ve Heraklion’a göre daha az turistlik bir yer ama pek çok önemli tarihi esere ev sahipliği yapıyor. 16. Yüzyıldan kalma Venedik kalesi Forsezza bunlardan bir tanesi. Şehri denizden gelecek saldırılara karşı korumak için yanı başındaki tepeye kurulmuş. Kalenin tepesinde manzara çok güzel.   Ortodoks ve Katolik kiliseler, camiler, sinagoglar, hamamlar, çeşmeler çok fazla. Genel olarak Venedik ve Osmanlı izleri hakim. “Makri Steno” ismi ile de anılan Nikiforou Foka Sokağı ve Enthikis Antistaseos, Portou, Renirei, Mavili, Metaxaki, A Korali, Smirnis sokakları mutlaka görülmeli.





Agios Nicolas: Bu kasaba ortasında bulunan gölü çevreleyen şirin evlerde oluşan bir kasaba. Tam bir tatil yeri adeta Marmaris, Fethiye’yi anımsatıyor. Çokça hediyelik eşya dükkanı, kafeler, restoranlar var.



Yediklerim!

Bu bölümde siz bizzat gittiğimiz ve tadına baktığımız şeylerden en beğendiklerimizi yazacağım. Yoksa Girit mutfağı malum dünyada meşhur o yüzden zaten ne yeseniz hepsi lezzetli.

İlk önerim Hanya da bulunan Tamam. Adresi Zampeliou 51, Chania 731 31, Yunanistan. Burası baya popüler bir yer o yüzden gittiğinizde sıra beklememek adeta kaçınılmaz tabii rezervasyonunuz yoksa. Burası Osmanlı döneminden kalma bir hamammış eskiden, hamamı restoran haline getirmişler. Daracık ve baya kalabalık bir sokakta karşılıklı iki yeri var. Biz hamamda yemek yedik. Burası “geleneksel Yunan mutfağı” olarak geçiyor. Nitekim menüsü Osmanlı ve Yunan mutfağının karışımı.  Hünkar beğendi, kebap, köfte gibi lezzetleri tatmak mümkün. Bunun yanında tabi ki Girit mezeleri. Diğer restoranlar ile karşılaştırdığımızda fiyatlarının uygun olduğunu söylemeyeceğim ancak bence gidilmeye değer.




Diğer önerim Glossitses, eski liman bölgesinde denize karşı bir restoran. Adresi Akti Enoseos, Chania 731 00, Yunanistan. Burası da “geleneksel Yunan mutfağı” olarak geçiyor ve gerçekten de hakkını veriyor. Yediğimiz her şey çok lezzetliydi. Özellikle denemenizi tavsiye ettiğim şeyler; asma yaprağında sardalya, fava, dolma, girit usulü patlıcan ezme, dakos (kızarmış ekmek üzerinde domates sarımsak gibi şeyler var. Brushetta tadında ama bence daha başarılı). Evet çoğu bildiğimiz isimler ama emin olun tatları farklı. Güvenin ve deneyin! Fiyatları ortalama diğer yemek yediğimiz hemen hemen her restoranın ki ile aynı. Ama yine aynı şekilde rezervasyonsuz yer bulmak çok zor zira biz 1 saate yakın bekledik.




Balos Lagoon’dan sonra gidebileceğiniz harika bir öneri daha: Gramboussa Restaurant. Adresi Emmanouil Diktaki 1, Kaliviani 734 00, Yunanistan. Burası taverna değil restoran deniz ürünleri değil de et ağırlıklı. Zaten bu Kaliviani köyünde keçiler bir hayli bol bu yüzden keçi ile yapılmış yemekler çokça. Ayrıca bir bölümü var ki Grandmom’s spesiyal diye harika tatlar hepsinden deneyebilirsiniz. Bu bölgenin bir diğer meşhur şeyi ise bal. O nedenle tatlı tuzlu yediğiniz hemen hemen her şeyde bal oluyor. Peki ben neler öneriyorum? Gramboussa salata, dakos (tatil de benim favorilerimden), Kalitsounia (peynirli ballı milföy hamurunda bir-şey geliyor. İnanın ne olduğunun bilmiyorum ama taş fırınlarda pişiyor bu restoranda her şey. Tadı harikaydı.), musakka ve ballı keçi.






Bu önerim Heraklion’dan. Ippakambos Restaurant. Adresi Grecia, Leof. Sofokli Venizelou 3, Iraklio 712 02, Yunanistan. Burada mutlaka ama mutlaka yemeniz gereken buharda midye, hatta başka bir şeye ihtiyaç yok. Kocam bir tencerede buharda pırasa, maydanoz ve soğanla buharda pişmiş midyeler. Tam anlamı ile enfes. Üzgünüm anlatamam tatmanız lazım.


Stavros Beach’e götürmüştüm sizi hatırlarsınız sizi yukarıda. İşte orada bahsettiğim plajda bulunan taverna. Musakkası, kalamarı, Greek Salad’ı her şey çok taze çok lezzetli.





Vai Palm Beach’den dönüşte Agios Nicolas’a uğradık sırf bu taverna için. Ha şehrin kendi başlı başına bir güzellikmiş ve görülmeye değermiş o ayrı. Bonus diyelim J Gelelim lezzetlere Avli Taverna. Adresi Prigkipos Georgios 12, Agios Nikolas, Crete. Burası gerek mavi kağıtları, beyaz boyalı kerpiç duvarları, masanıza kadar sarkan üzüm ve incir dalları ve her yeri süsleyen canım begonvilleri ile egede olduğunuzun kanıtı. Tipik bir Yunan restoranı. Mezelerin hepsi çok lezzetli. Cacık, salata, ahtapot, kalamar, kabak çiçeği dolması ve sarma unutamadığım tatlar.


Tabiki Uzo’ya değinmeden geçemeyeceğim. Öneri için malesef uzo markası veremeyeceğim çünkü her gittiğimiz yerde menüde kendi yaptıkları uzo oluyordu ve biz hep onu tercih ettik hiç de seçimimizden ötürü pişman olmadık.
Şimdi kadehler gelecek güzel seyehatler için kalksın!



Şerefenize,

Zeynep


Friday, July 13, 2018




3 GÜNDE BUDAPEŞTE GEZİ REHBERİ


Macar ve Osmanlı kültürünün harmanlanmış halini bulacağınız Orta Avrupa'nın en güzel şehrini dolu dolu gezmeye hazır mısınız? Bu şehir size sadece tarih vermiyor aynı zamanda muhteşem gün batımlarına ev sahipliği yapan köprüleri ve gece aydınlatmasıyla adeta bir görsel şölen sunuyor. Her şeyi ile Budapeşte gezisi için haydi başlayalım J

Budapeşte’ye Gidiş:

Budapeşte’ye hemen hemen her havayolunun uçuşları mevcut. Önceden bilet alırsanız veya kampanyaları takip ederseniz eğer baya uyguna gidebileceğiniz bir Avrupa ülkesi. Üstelik uçuş yalnızca 1,5 saat sürüyor. Dolayısıyla hem yakın olsun, hem hafta sonu gidip gelmeye değsin, hem de Avrupa’da olsun diyorsanız tam da yerine geldiniz :)

Biz bu defa 23 Nisan tatilini fırsat bilip THY’nin Cuma akşamı 18:15’de olan uçuşu ile gidip, Pazartesi sabah 08:50 uçuşu ile de döndük.

Havaalanından Otele Gidiş:

Budapeşte de pek çok Avrupa ülkesi gibi toplu taşıması iyi olan ülkelerden biri. Dolayısıyla havalananından gideceğiniz yere ulaşmak hiç de zor değil. Taksiye çok daha fazla para ödemenize gerek yok. Ama ben yine sizin için tüm opsiyonları aşağıda yazdım.

Eğer taksi ile şehir merkezine gidecekseniz ortalama 20-25 euro civarı tutuyor. MINIBUD denilen araçları kullanmak isterseniz eğer tek yön 16 euro ancak bu araçlar için şunu belirtmeliyim ki öyle belli bir saati yok kalkmak için. Ne zaman dolarsa o zaman kalkıyor ve maalesef biraz fazla duruyor o yüzden bu paraya çok tavsiye ettiğimiz bir ulaşım şekli değil. Gel gelelim biz nasıl yaptık! Efenim biz otobüs kullanmayı tercih ettik. Havalananından hemen çıkıştan kalkan iki adet otobüs var: 100E ve 200E. 100E ile metroya kadar gidebilir, metro durağında inip oradan gideceğiniz yere metroyla devam edebilirsiniz. 200E ise şehir merkezine kadar gidiyor. Burada kalacağınız yere yakın durakta inip sonrasında istediğiniz şekilde devam edebilirsiniz. Biz Astoria durağında inip, kalacağımız yere 15-20 dk kadar yürüdük. Biletler tek yön 900 HUF.

Biz oradayken 1 TL yaklaşık olarak 66 HUF idi. Çoğu yer euro kabul ediyor ama gözlemlerimize göre HUF ile alışveriş yapmak çok daha hesaplı oluyor kur farkından.

Konaklama:

Biz hemen hemen her seyahatimiz de olduğu gibi bu defa da Airbnb’den ev kiralamayı tercih ettik. Ev kiralamanın otelde kalmaktan çok daha uygun olduğunu düşünüyorum. Bununla ilgili bir yazı ayrıca yazacağım. Kaldığımız evin linkini aşağıya bırakıyorum çünkü çok memnun kaldık. Self check in ile giriş çıkış yaptık ki bu gerçekten büyük bir lüks. Geldiğimiz saatte ev sahibiyle buluşmak için hiçbir efor harcamadık kendimiz hallettik. Ev tüm aşağıda bahsedeceğim yerlere yürüme mesafesindeydi bu nedenle toplu taşıma hiç kullanmadık. Ev sahibi bir harikaydı. Her mesajıma anında dönüş yaptı. Evde ihtiyacımız olabilecek her şey fazla fazla vardı. Temizlik çok iyiydi. Biz 3 gece için toplam 400 tl ödedik.

https://www.airbnb.com.tr/rooms/20119418



        
Kaldığımız ve çok memnun ayrıldığımız evimiz


Gezelim Görelim:

Budapeşte’de gezip görülmesi gereken yerleri Buda ve Peşte olarak iki güne böldük ve elimizden geldiğince hepsini görmeye çalıştık.

Şimdi sizi ilk gün ile baş başa bırakıyorum!

Chain Bridge

Buda ve Peşteyi birbirine bağlayan görkemli köprü. Bu köprü dünya üzeninde yapılan ilk taş köprü imiş. İlk olarak 1800’lü yıllarda yapılmaya başlanmış ancak, 2. Dünya Savaşı sırasında büyükçe bir kısmı yıkılmış. Daha sonra 1900’lerin ortasında tekrar inşa edilmiş.

Bir turist olarak gidip bu köprüyü görmemeniz, burada fotoğraf çektirmeniz zaten imkansız. Ancak, benim tavsiyem bu köprüyü hem gündüz hem de gece görün. Köprünün Peşte tarafından baktığınızda gördüğünü Buda Kalesi manzarası inanılmaz güzel. Gece köprünün ve kalenin ışıklandırmaları ile ise her şey daha da büyüleyici oluyor.


   Zincirli Köprü




  Buda Kalesi Manzarası


  Peşte tarafına doğru görüntü

Buda Kalesi

Hemen köprüyü geçince kafanızı kaldırdığınızda göreceğiniz görkemli kale. Kalenin meşakkatli kısmı yukarı çıkmak aslında. Bunun için hemen girişinde yer alan füniküler kullanabilirsiniz. Fiyatları; tek yön 1100 forint, gidiş dönüş 1700 forint şeklinde. Füniküler kullanmanın dezavantajı, maalesef çok uzun bir kuyruk bekleyecek olmanız. Bunun dışında zaten siz köprüyü geçer geçmez pek çok tur rehberi etrafınızı sarıyor. Bu hizmetle, golf arabaları gibi araçlarla yukarı çıkarılıyorsunuz. İstediğiniz durakta inip tekrar istediğiniz duraktan binip gezmeye devam edebiliyorsunuz. Ayrıca, sizlere tur için verecekleri kulaklıklar da Türkçe dili de mevcut. E malum Türkler her yerde! J Bunun da fiyatı 7 euro. Yalnızca euro olarak fiyat söyledikleri için direk o şekilde yazıyorum. Ama yaptığımız hesaba göre füniküler ile hemen hemen aynı fiyata denk geliyordu.

Biz ne yaptık! Biz tabi ki yürüdük J Hatta kendimize kestirme bir yol bulduk ve patika yolları takip ederek Kale’nin muhteşem manzarasına ulaşabildik.

Buda Kalesi, Budapeşte'deki Macar krallarının tarihi kalesi ve saray kompleksi imiş İlk olarak Kale, 1265 yılında tamamlanmış, ancak günümüzde alanda yer alan devasa Barok Saray, 1749-1769 yılları arasında inşa edilmiş yani son halinin tamamlanması 1700'lü yılları buluyor. Buda Osmanlı’dan sonra ki zamana denk geliyor. Osmanlı 1500’lerde 150 yıl burada kalmış.





Macar Ulusal Galerisi

1802’de Kont Ferenc Széchényi’nin ülkeye milli bir müze kurulması kaydıyla bağışladığı koleksiyon ile müze hayata geçmiş. Yapının görsel güzelliği; heykeller, resimler ve mozaiklerle zenginleştirilmiştir. Son 150 yılda birçok heykelin dikildiği müze bahçesi ise hâlen Müze Festivali’nin merkezidir.Burası 3 katlı bir müze. En bilinen sergilerinden bazıları şunlardır: Modern ve Çağdaş Tarih, Macaristan Topraklarında Yaşayanların M.Ö. 400.000'den M.S. 804'e Tarihi, Taç Giyme Töreni Kıyafetleri, Roma Taş İşlemeciliği. Müzenin en çok ilgi gören parçalarından biri ise Mozart’ın Klavseni’dir. Klavsen, baba Mozart tarafından oğlu Wolfgang Amadeus Mozart’a dâhi müzisyenin boş zamanlarında kullanması için hediye edilen enstrümandır. Pazartesi kapalı. Giriş 1800 forint

Budapeşte Tarih Müzesi

Kale’nin kapsamında bulunuyor. Macaristan tarihi hakkında sergiler bulabilirsiniz. Pazartesi kapalı. Giriş 2000 forint.

Fisherman’s Bastion

Kalede en iyi manzarayı bulabileceğiniz yer. Mutlaka gidin ve fotoğraf çekin. Büyük bir meydan gibi burası biraz kalabalık oluyor. Etrafından çeşitli kafe ve marketler de bulunuyor. Yorulduysanız ve mola vermek isterseniz güzel bir yer J







Biz mi? Biz yorulmadık, yola devam!

Matthias Church

Gotik bir kilise. 1000’li yılların başında yapılmış. Osmanlı zamanın da yaklaşık 150 yıl cami olarak kullanılmış. Ancak mimarisine bakarsınız nasıl cami olarak kullandığınız ile ilgili milyonlarca soru kafanızı kurcalayacak. Giriş: 1500 forint.







Hospital in the Rock

Benim kişisel olarak en keyif aldığım, en ilgimi çeken yer burası. Burası aslında nükleer bir sığınak. Yer altında, toplamda 10 km uzunluğunda tünellerden oluşuyor. 2. Dünya Savaşında gizli sığınak olarak kullanılmış ve yine aynı dönemde gizli hastaneye çevrilmiş.

Tur yaklaşık olarak 1 saat sürüyor ve evet tur rehberi ile beraber gezmek zorundasınız. Çünkü, kaybolmamak elde değil ve de tabi zamanında bitirmek için. Giriş: 4000 forint.



Macaristan Parlamento Binası

Bu bina dünyanın üçüncü, Avrupa’nın ise en büyük parlamento binası. Giriş tarafında güzel banklar ve parklar mevcut. Hava güzelse biraz oturup dinlenin için tam zamanı :)





Shoes on the Danube

Parlamento binasının nehirine akan tarafından Zincirli Köprü’ye doğru yürüdüğünüzde göreceğiniz ayakkabı heykelleri. 1944-45 yıllarında nehir kenarında öldürülen Yahudilerin anısına yapılmış.


Shoes on the Danube

St. Stephen’s Basilica

Burası Budapeşte’nin en büyük kilisesi. Buranın bir diğer anlamı da Aziz Stefan’ın mumyalanmış sağ eli burada bulunması. Bazilika’nın uzunluğu parlamento binası ile aynı olarak inşa edilmiş. Bunun sebebi de din ve devlet işlerinin birbirinden daha üstün olmadığını, eşit olduğunu göstermekmiş. Bazilika da yine hem gece hem gündüz görmenizi tavsiye edeceğim yerler arasında. Gece ışıklandırılınca yine insanı alıp başka yerlere götürüyor. Giriş ücretsiz.

Bazilika’nın etrafında pek çok hediyelik eşya satan dükkanlar, restoranlar kafeler mevcut. Her hangi bir öğün içim burası tercih edilebilir zira her saat çok canlı.




   



Dohany Sokağı Sinagogu

Burası Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise ikinci en büyük sinagogu imş. Giriş 4000 forint. Cumartesi günleri kapalı. Biz bunu bilmeden Cumartesi günü gittiğimiz için malesef içerisini göremedik. Ama dışarıdan dahi olsa çok görkemli idi.

Dohany Sokağı Sinagogu

Gellert Hamamı

Szechenyi ile birlikte şehirdeki en popüler hamamlardan bir diğeri Buda tarafında bulunan Gellert Hamamı. Burada bulunan termal suların tarihi 15. yüzyıla dayanıyor ancak bugün Gellert Hamamı ve Oteli olarak bilinen yapı aslında 1918’de açılmış. Buranın ilgi çeken noktalarından biri Szechenyi hamamından farklı olarak “Art Nouveau” tarzıyla dekore edilmiş kapalı alanı.

Buda tarafındaki aktivitelerimizi yerine getirdiğimize göre Peşte’ye uzanabiliriz. Çünkü, sıraaaa ikinci gün de J

Varosliget Şehir Parkı

Buda Kalesi gibi birçok gezilecek noktayı bir arada bulabileceğiniz bir başka yer ise Varosliget, yani şehir parkı. Budapeşte’nin ana caddelerinden biri olan Andrassy caddesinden yürüyerek buraya çıkabilirsiniz. Biz tabi ki buraya yürüyerek gittik. Yürümek için baya uzun bir yol ama bir o kadar da keyifli bir yol J İki tarafı ağaçlarla çevrili, mis gibi çiçek kokan bir yolda yürümekten daha keyifli ne olabilir ki.

Ulaştığınız da göreceğiniz manzara öyle güzel ki. Büyük bir park. Evet sadece ağaçların olduğu bir park ama malesef ülkece şehir içinde böyle yerlere hasretiz. L O yüzden burada doyasıya çimlere yatın, ağaçların altında uzanın, çıplak ayakla dolaşın.

Burada gezebileceğiniz pek çok yer mevcut Kahramanlar Meydanı, Tarım Müzesi, Szechneyi Termal Havuz, Güzel Sanatlar Müzesi, Modern Sanat Müzesi

Hösök Tere (Kahramanlar Meydanı)

Varosliget Parkı’nın hemen ana girişinde yer alıyor.Kahramanlar Meydanı en bilinen parklarından biri. 1896 yılında Macaristan’ın var oluşunun 1000. yılını kutlamak için yaptırılmış. Meydanın ortasında yapılan anıtta Macar tarihinde önemli yerler edinmiş insanların heykeli bulunuyor.





Museum of Fine Art

Meydanı karşınıza aldığınıza solda göreceğiniz güzel e görkemli yer Güzel Sanatlar Müzesi. 2018 yılının ortasına kadar tadilatta olduğu için kapalıymış, ne şanslıyız ki biz gittiğimiz de yeni açılmıştı. İçeride pek çok heykel ve sergi  bulunmakta.

Kunsthalle-Mücsarnok

Meydanı karşına aldığınızda sağdaki Modern&Çağdaş Sanat Müzesi. Müzenin içinde hem Macar hem de diğer ülkelerden sanatçılara ait eserler var. Giriş ücreti 4000 Forint. Pazartesi günleri kapalı.

Kahramanlar Meydanı’nın hemen bitiminde gölet üzerinde gezeinmek için kanolar, bisikletler ve kayıklar bulunuyor.  Biz de yarım saatlik bir sandal turuna çıktık bu bahane ile.






Macaristan Tarım Müzesi

İşte burası benim en ama en etkilendiğim yer. İçinden değil dışından bahsediyorum tabi ki. Kendinizi adeta Harry Poter’daki Hogwart’a gelmiş gibi hissediyorsunuz. Şato da Kahramanlar Meydanı’ndaki anıtla birlikte 1896 yılında Macaristan’ın 1000. yıl kutlamaları anısına inşa edilmiş. Kayık tur yaparak bol bol fotoğraf çekip, yakından görme fırsatınız oluyor.



Szechenyi Termal Hamamı

Budapeşte bir sürü Termal hamam ve kaplıca mevcut.Tarihi Roma dönemine kadar dayanan kaplıcalar, hamamlar Osmanlı’nın gelişiyle daha da gelişmiş ve Budapeşte için bir gelenek haline gelmiş. Burası en popüler olanı. Hem içeride hem de dışarıda pekçok havuz mevcut. Özellikle açık havada hava soğukken sıcakcık suya girmek bir hayli keyifli olmalı. Ama biz gittiğimiz de hava öyle sıcaktı ki ancak 1,5 saat kadar elimizde soğuk biralarla dayanabildik. Hem içerisi hem dışarısı sıcak çok zor. Kar yağdığında burada olmak çok keyifli olsa gerek.

Girişte nasıl bir ödeme yapıp hangi paketi alacağınızı siz seçiyorsunuz. Fiyat listesi aşağıda;

Fiyat listesi

Biz bir kabin kiraladık 2 kişi. Kiraladığınız kabinleri 5 kişiye kadar kullanabilirsiniz. Bileğinize taktıkları bilekliklerle içeri giriş yapıp size gösterilen kabine gidip hamam için hazırlanabilirsiniz artık J

Bileklikleri okutarak kabin numaranızı görebilirsiniz


Bir hayli kalabalık olduğunu öncelikle söylemek isterim. Kapalı pek çok havuz var, hatta su jimlastiği yapılan hamamlar bile mevcut. Ancak biz dışarıdakini tercih ettik. Buz gibi biralarımızı alıp kendimizi sıcak suların şefkatli kollarına bıraktık.


Yeme İçme:

Karavan St. Food

Ne yemek isterseniz bulabileceğiniz, pek çok karavanın ortasında masaların olduğu açık hava ve çok güzel ışıklandırılmış bir yer. Daha çok Macar yemeklerinin ağırlıklı olduğu karavanlarda hamburger, pizza gibi pek çok seçenekte bulabilirsiniz. Biz ilk gece burada Langos ve Langos ile yapılmış hamburger yedik. Langos aslında bildiğimiz pişi. Sadece biraz büyük olanı. Üzerine beyaz sanırım sarımsaklı ve sour creamli bir sos sürülüyor ve üzerine de ne isterseniz. 3 seçenek var: chili biber, peynir ve yeşillik. Biz chili biberlisini denedik ve BA-YIL-DIK! Langostan yapılan hamburger de tam anlamıyla efsaneydi. Anlatılmaz tadılır demek istiyorum. Bunları yiyebileceğiniz karavan hemen girişte ilk soldaki karavan.

Son gün ise öğle vakti buraya tekrardan uğrayıp Gulaş çorbası içtik. Biz biftekli olanı denek ve ben buna da bayıldım. Ekmek içerisinde servis edilen çorba adeta yahni tadında.

Gulaş Çorbası

                                Chili Pepper Langos                                      Langos Burger


Mazel Tov

Ağırlıklı olarak İsrail yemeklerinin olduğu bu restoran hem dizaynı hem lezzetleri hem de kokteylleri ile keşke bu yemek hiç bitmese hissiyatı bırakıyor insanda. Kokteyller demişken ben Jewish Punch denedim ve o kadar lezzetliydi ki. Yine olsa yine onu içerim. Menüsü oldukça geniş ancak humusu mutlak denemeniz lazım. Yanında sıcakcık pofuduk pidelerde getiriliyor. Et yemekleri de bir harika. Farklı farklı söyleyip olabildiğince çok şey tadın bence J

Burası aslında rezervasyon istiyor o yüzden gitmeden önce rezervasyon yapsanız iyi olur. Biz biraz sıra bekledik ama şanslıydık ki kısa sürede güzel bir masa kapabildik.



 Kokteyl & Falafel


New York Cafe

Turist olarak gelip burayı görmeden dönmek olmaz. Bakın dikkat edin tatmadan demiyorum, görmeden diyorum. Burası 1800’lerden kalma ve mimarisi olağanüstü bir yer. Beyaz eldivenli garsonların size hizmet ettiği çok şık bir mekan. Ancak her daim çok alabalık oluyor. Uzun süre sırada beklemeniz gerekiyor ve fiyatlarda bir hayli yüksek. Bu sebeple bir şey yemeseniz bile gidip kafenin içerisini görün derim.

Szimply  (Adres: Karoly Krt. 22)

Burada yalnızca kahvaltı servisi yapılıyor. Hem kendisini hem de yer bulması bir hayli zor. O yüzden sabah açılmadan biraz önce giderseniz yer bulmanız garanti olur. Burası aslında çok geleneksel kahvaltı yapabileceğiniz bir yer değil ve menüsü de öyle çok zengin bir yer değil. Az seçenekleri var ama hepside çok lezzetli. Bir de sıcak içecek bulunmuyor ama karşıda bir kahveci. İsterseniz kahveniz alıp burada kahvaltınıza ile beraber içmenize izin veriyorlar. Kahvecinin adı Kontak Cafe.



Stika (Adres: Dolou 46)

Yine bir kahvaltı yeri önerim var. Aslında burada günün her saati istediğiniz öğünleri bulabilirsinz ancak biz kahvaltı için tercih ettik ve çok kda memnun kaldık. Egg benedit ve pancakeleri çok lezzetli ve fiyatları da oldukça uygundu.

Muhteşem çay servisi

 Harika Pan-cake‘ler

Omletsiz asla…


Espresso Embacy (Adres: Arany Janos u. 15)

Burası öğleden sonra keyifli bir mola vermek için çok güzel bi adres. Özellikle Buda tarafından Bazilika’ya doğru yürüyorsanız tam yeri tam zamanı. Fiyatları çok uygun bir yer burası, çok güzel atıştırmalıkları var. Dışarıda 3 adet masası bulunuyor ama içerisi oldukça geniş.
Biz sıkı kahvaltı yapıp akşama kadar kendimizi hunharca gezmeye adayan bir ikili olduğumuz için 2,5 gün için yiyip içtiklerimiz bunlar J







Gece Hayatı

İtiraf edin Budapeşte denilince tabi ki hepimizin aklına ilk olarak gece hayatı geliyor. Hepimiz gündüz efendi olan bu şehrin gece çılgın bir yere dönüştüğünü duyduk, okuduk ve biliyoruz. O yüzden buraya...

Budapeşte’de sıklıkla karşılaşacağınız Ruin Bar’lardan bahsedeceğim size. Çünkü bu güzel şehrin gece hayatının bu kadar popüler olmasının sebebi Ruin Bar konsepti. Öncelikle Ruin ne anlama geliyor oradan başlayalım. Ruin sözlük anlamı ile harabe/yıkıntı demek. Macaristan komünizmden çıktıktan sonra, yıllarca ülkede bastırılmış duyguların sanatsal olarak dışa vurumu da diyebiliriz. İnsanlar ellerindeki kısıtlı olanakları değerlendirerek bu yeni konsepti doğurmuşlar. Genel olarak terk edilmiş binalara yerleşerek, birbiri ile bağlantısız herhangi bir konseptten bağımsız eşyalarla dekore edilerek oluşturuluyor bu barlar. Diş hekimi koltuğundan, telefon ahizesine, küvetten oyuncak dinozora kadar genişletebilirsiniz hayal gücünüzü burayı canlandırmak için.

Szimpla Kert Ruin Bar! Szimpla bunlarda en ünlü olanı. Buraya giriş ücretsiz ancak girişte genelde uzun bir kuyruk oluyor ve kimlik kontrolü yapılıyor. Sonrası harika J Burası iki katlı ve sayısını bilmediğim kadar odadan oluşan bir harebe. Hemen hemen her odada farklı müzik çalıyor ve her odanın kendi içinde barı mevcut. İstediğiniz her çeşit kokteyl ve alkolü bulmak mümkün. Hatta girişte hemen soldaki odada nargilede mevcut. Avlu ise daha çılgın. Yukarıda bir adet DJ var tüm mekana hitap eden. Rengarenk ışıklar, balıkçı fileleri, içine oturabileceğiniz arabalar ve saymakla bitmeyen çılgın fikirler. Mutlaka gidin!
Bunun gibi pek çok seçenek mevcut. Mesela Instant. Oda iç dekorasyon olarak baya meşhur ve çılgın bir yer. Vaktiniz ne kadarsa her akşam bir yere ayırmanızı tavsiye ederim. Sadece iç dekoru görmek için bile gidilebilir.
                                           




Budapeşte’den Yapmadan Dönmemeniz Gereken 5 şey:

1.     Termal Hamam! Mutlaka bir termal hamamı ziyaret edin. Çünkü çok farklı bir konsept ve sanıyorum başka bir yerde de görebileceğiniz bir şey değil. Karlar altın ziyaret etmek eminim çok daha keyiflidir ama baharda da fena sayılmazdı. Özellikle partilerin yapıldığı zamanları araştırıp bir havuz partisine katılmaya çalışın.

2.     Ruin Bars! Yukarıda anlattığım gibi çok değişik ve keyfili bir tecrübe. Eğlence garanti! Mutlaka ama mutlaka olabildiğince çok görmeye çalışın.

3.     Lokal tatlar! Hiç pişman olmayacaksınız! Mutlaka Gulaş çorbası ve Langos deneyin.

4.     Parklar! Budapeşte’de genç nüfus çok. Herkes birasını şarabını kaptığı gibi çimlerin üzerine seriliyor. Bizde hemen her akşam, sudan ucuz biramızı alıp kendimizi çimlerin üzerine bıraktık. Deneyin çok keyfi alacaksınız J

5.     Gezin, Görün! Budapeşte yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi tarihi zengin bir ülke, birkaç günlüğüne de gitmiş olsanız mutlaka 1 tam gününüzü Buda Kalesi ve çevresine, 1 gününüzü de Varosliget Şehir Parkı’na ayırın.





Bu küçük ve güzel Avrupa şehrini seyahat listelerinize mutlaka ekleyin, pişman olmayacaksınız.

Herkese seyahat dolu günler,
Zeynep...